logo

HOME OFFICE ÇOCUKLARI


Yaşar Geler
yasargeler@hotmail.com

Home Office, Türkçe karşılığı; ev iş yeri, evden çalışma ya da evi ofis olarak kullanma vb. anlamlar. Günümüzün moda terimi veya yeni iş ortamı anlayışı gibi algılanmaktadır. Genellikle işsiz kalanların, işinden olanların, iş yerini kapatanların, iflas edenlerin, işyeri kirası vermek istemeyenlerin, devletten vergi kaçıranların, karanlık işler yapanların vs. iş çevrelerinin başvurdukları yol ve yöntemlerden biridir.

Çevremizde o kadar Home Office çalışan, insan var ki sormayın gitsin. Bunun cinsiyeti de yok. Kadın, erkek, genç, yaşlı, çoluk, çocuk herkes bu yolla para kazanma derdinde. Buraya kadar her şey normal gibi görünüyor. Bazı kısımları her ne kadar açık olsa da bir takımı gizli olarak sürdürülmektedir.

Şimdi gelelim asıl meseleye. Zamanımızın çocukları o kadar farklı ki sormayın. İşsiz kalan insanlar ne yaparlar? Tabi ki ya eve ya da kahvehanelere müdavim olurlar. E sürekli kahvehanelere takılabilmeleri için de para lazım. Cepte para olmadığına göre de çoğunlukla evde olmayı tercih ederler. Evde olan insanlar da çalışma durumu bir yere kadar. Yol derdi yok. Trafik derdi yok. Eş dostla buluşma derdi yok. Tek derdi yanındaki eşiyle olmaya başlar. Sürekli eşiyle yan yana ya da iç içe olan insanların yapacakları tek şey de herhalde çocuk yapmak olmalı ki çevremizde gördüğümüz ve Home Office çalışan insanlarda çocuk sayısının daha fazla olduğudur. Sürekli evde olmak insanların psikolojilerini bozar. Sürekli psikolojik olumsuzluklardan da üretilen her şey hatalı olur. Bunları anlatırken tabi ki her Home Office çalışanını da aynı kategoride görmek doğru değildir.

Home Office’ten üretilen çocuklar genelde sorunlu çocuklar olarak karşımıza çıkmaktadırlar. Yüzdeye vuracak olursak, çoğunlukla davranış bozukluğu, psikolojik problemler oldukça yüksek düzeyde görülmektedir. Hatta değişik sağlık sorunlarının da olduğunu gözlemlemekteyim. Bu tip çocuklara Home Office çocukları diyorum. Home Office çocukları gerçekten eğitimi zor ve öğretim problemi de yaşıyorlar. ’’Oğlum ya da kızım şunu yapma, bunu tutma…’’ dersin, sanki taşa sesleniyorsun da duymuyor gibi davranıyor. Duysa umursamıyor. Umursasa önemsemiyor. Kendi sınıf öğretmeninin dışında başka bir öğretmenden komut almıyor. Sanki tek kişiye kurulmuş saat gibi çalışıyor. Kendi öğretmeninin dışında diğerlerine, ‘’amca, abi, teyze, abla’’ vs. terimlerle hitap ediyor. Home Office çalışan insanların normal olarak evlerinde tencere kaynaması, çocuklarının ev yemekleriyle beslenmiş olması gerekmez mi? Normal olan bu ama sanırım bu evlerde işler öyle işlemiyor. Görüyorsun ki çocuk, kahvaltı için okul kantininden aldığı tost ve hazır meyve sularıyla; öğlen yemeği için yine okul kantininden ya da yakınlardaki kafelerden alınan hamburgerlerle ve hazır içeceklerle ya da okul mutfağında hazırlanan, üretilen yemeklerle beslenmeye çalışıyor.

Home Office çocuklarının bir başka özelliği de paylaşmayı bilmiyorlar. Arkadaşlığı ve dostluğu bilmiyorlar. Yardımlaşma ve dayanışma duyguları da kalmamış. Çünkü evden dışarı çıkmayan bir anne, baba ve çocuktan ibaret bir dünyaya mahkûm olmuşlar. Sabah çocuğunu okula getiren bir anne ya da babaya bakıyorsun, doğru bir tabir ise, pijamayla veya yatak kıyafetiyle yollardalar. Arkadaş toplum içerisine çıkıyorsun, hiç değilse üzerine bir pantolon gömlek giy. Gerçi bunun sabahı da yok. Günün her saatine bu tür kıyafetlerle toplum içinde gördüğümüz çok insan vardır. Şimdi düşünelim; bu tür bir ebeveynin yetiştirdiği veya yetiştireceği bir çocuktan nasıl yüksek bir beklentin olur?

Bu Home Office çocukları bir de asi ve saldırgan olurlar ki sormayın. Hem kendine hem de çevresindeki arkadaşlarına acımasız davranır ve zarar verirler. Zararın boyutları öyle azımsanacak miktarda da değildir. Hem bedensel hem psikolojik zararları uç noktalardadır. Doğaldır ki, ebeveynler arasında gen etkileşimleri ve gen transferleri mevcuttur. Birçok özelliğimiz anne ya da babamızın özellikleriyle bire bir örtüşmektedir. Bir de işe farklı bir pencereden bakalım. Yukarıda sıraladığım bir sürü olumsuzluğu yaşayan şu an ki çocukların yarın bir ebeveyn olduklarını düşünün. Şimdi bu kadar olumsuz olaylara maruz kalan bir çocuk, büyüdüğünde nasıl bir anne ya da baba olacaktır, düşündürücü! Doğal olarak kendi yetişme tarzından daha fazla olumsuzluğa maruz çocuklar üretecekler ve yetiştireceklerdir. Anne-babanın evi okulun bitişiğinde, çocukta bir sorun var, bağırsan duyuracaksın. Çocuk hasta eve gitmesi gerek, telefon ediyorsun ya da balkonda oturuyor sesleniyorsun; çocuğu alman lazım, çocuk hasta vs. adam ya da kadın ikinci kattan aşağıya inip te çocuğu alma zahmetinde bulunmuyor. Gönderin gelsin diyor. Tabi okulla ev arasında sokak var, bir şey olacak diye korkuyorsun, endişeleniyorsun, için el vermiyor, apartmanın kapısına kadar götürüyorsun kapıyı açıyor da sana bir teşekkür bile etmiyor. Soruyorsun, bu aile ne iş yapar? Cevap Home Office çalışıyor. Şimdi düşünelim bu çocuk nasıl bir duyguyla ve psikolojiyle yetişecek. Bunun gibi yüzlerce örnek saymak mümkün.

İşin bir başka boyutu da Home Office çocuklarının sanal materyallerle yetiştirilmeleridir. Telefon, tablet, bilgisayar gibi araçlar ne yazık ki çocuklarımızı kurulmuş bir robot gibi yetiştirilmesine olanak sağlıyor. Dikkat eksikliği ve izlemiş oldukları film vs.lerle robot tipli, komut alamayan insan tipleri olarak yetişiyorlar. Hatta bir arkadaşımın deyimiyle ‘’çocuklarımız elektronik dadılara emanet edilmiş ve fişte unutulmuş çocuklar’’ olarak karşımıza çıkmaktadırlar. Yani kısaca tüm olumsuzlukların arkasında bir Home Office macerası ve gerçeği görmek mümkün.

Bana göre Home Office ne kadar anlamsız ise de, sonucu da bir o kadar olumsuzluklar içerdiğinden tarafımdan kabul görmeyen bir yaşam ve iş tarzıdır diyerek yazımı noktalamanın doğru olacağını düşünüyorum.

Yaşar GELER
Uz. Eğitimci-Yazar

Paylaşın:
Etiketler: » » » » »
Share
#

SENDE YORUM YAZ

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • Üç Fidan Bir Çınar

    24 Kasım 2024 Genel, Köşe Yazıları

    “Tarih evvelce bunu yapanları nasıl temize çıkarmışsa bizi de temize çıkaracaktır, buna da inanıyoruz!” Diyordu tarihe geçen savunmasında Deniz Gezmiş 1971 yılında. Aslında bu bir savunma değil aksine bir suçlamadır ve bu suçlamanın muhatabı da, başta o günün siyasi iktidarları olmak üzere, iktidarların yanlış uygulamalarını ve bozuk düzeni savunanlarının tümüdür. Deniz Gezmiş o gün yapmış olduğu tespitlerde şunları dile getiriyor ve tarihe bir not düşüyordu. “... İddianameye karşı diyeceklerim mevcuttur. İddianame kelle istemek iç...
  • Yüksek Seçim Kurulu Ataşehir’de Başkanlık İçin Yarışacak Adayları Açıkladı

    06 Mart 2024 Ataşehir, Ataşehir Belediyesi, Gündem, Köşe Yazıları, Manşet, Siyaset, Son Dakika, Üst Manşet

    Yüksek Seçim Kurulu (YSK) 31 Mart 2024 Pazar günü yapılacak olan Yerel Seçimlerde Ataşehir Belediye Başkan adaylığı başvurusu kabul edilen isimleri açıkladı. Recep Kenan / itvhaber.com 31 Mart 2024 Yerel Seçimlerinde Ataşehir Belediye Başkan adaylığı başvurusu yapanlardan Yüksek Seçim Kurulu (YSK) tarafından adaylığı kabul edilen isimleri açıkladı. Yüksek Seçim Kurulu (YSK) tarafından yapılan açıklamada, 31 Mart yerel seçimleri Ataşehir Belediye Başkan adaylığı kesinleşen isimler ilan edildi. ATAŞEHİR’DE 1 BAĞIMSIZ 19 ADAY SANDIK Y...
  • ‘CHP İstanbul İlçe Başkan Adayları Netleşiyor’ mu?

    17 Aralık 2023 Köşe Yazıları

    Önceki gün toplanan CHP Parti Meclisi (PM) toplantısında belirlenen 4 Büyükşehir Başkan adayı ile İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı da açıklandı. Recep Kenan / itvhaber.com CHP Parti Sözcüsü Deniz Yücel tarafından CHP Parti Meclisi (PM) toplantısının ardından yapılan açıklamada, 4’ü Büyükşehir, 6 il ile birlikte 227 seçim bölgesinin belediye başkan adayının belirlendiği kaydedildi. CHP’nin 31 Mart 2024 yerel seçimleri belediye başkan adaylarının bir bölümünün ay sonuna kadar, kalan adaylıkların ise; anket, eğilim yoklaması ya ...
  • SEN ÖLMEDİN Kİ!

    09 Kasım 2023 Köşe Yazıları

    Yıl bin dokuz yüz otuz sekiz. Kasım’ın onu. Hatta saat dokuzu beş geçiyor. Dolmabahçe’deve ülkede matem havası. Bedenen bitmiş bir yaşam süreci ama fikren bitmemiş ve hiç tebitmeyecek bir zaman süreci. Çünkü, bir söylevinde şöyle diyordu Gazi Mustafa Kemal Atatürk;“Benim naçiz vücudum bir gün toprak olacaktır fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebetyaşayacaktır.” Başka bir söylevinde de “Beni görmek demek mutlaka yüzümü görmek demekdeğildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu yeterlidir.” İşte bu söylevlerine ...