30 YILLIK LEZZET DURAĞI: MEŞHUR APARATİF KOKOREÇ

Herkesin damak zevkine hitap etmeyen, sevenleri tarafından da vazgeçilemeyen lezzet, Meşhur Aparatif Kokoreççi Yunus Diker ile Ataşehir Kapalı Semt Pazarı’nda.

Kokoreç herkesin damak zevkine hitap etmeyen fakat sevenleri tarafından da vazgeçilemeyen bir lezzet. 2 yıldır Ataşehir Kapalı Semt Pazarı’nın yanında, Çarşamba ve Pazar günleri hizmet veren Meşhur Aparatif Kokoreççi Yunus Diker’de Ataşehirli kokoreç severlerin vazgeçilmezi olmuş durumda.

30 yıldır bu işle uğraşan Malatyalı Yunus usta işin inceliklerini Eminönü’ndeki meşhur kokoreççi Vahap Usta’dan öğrenmiş. Balıkesir’de özel olarak hazırlattırılan kokoreçler Kahramanmaraş’tan getirtilen aroması bol baharatlarla harmanlanıyor. Uzun şişlerde asılı duran kokoreçlerden günde ortalama 10 tanesi tüketiliyor.

30 senedir bu işi yaptığını belirten Yunus Diker “Eminönü’nde, Tophane’de dükkan işlettim.  Daha sonra 18 yıl Altunizade’de hizmet verdim. Ramazan ayı etkinliklerinde Sultan Ahmet ve Feshane’de çalıştım. Üniversitelerde kokteyl verdim. En son Ataşehir’de Cafer Bey ile iş birliği yaptık. İki senedir de buradayım” dedi.

Diker, kendisinden kokoreç yiyenlerin müdavimi olduğunu dile getirerek, “Biz kokoreçi Balıkesir’den özel olarak getirtiriyoruz. Aldığımız yer 40-50 senelik, TSE garantili ve güvenilir bir kuruluş. Biz de burada kömür ateşinde pişiriyoruz. Sağlık açısından en ufak bir tehlikesi yok. Çok titiz çalışıyoruz. Beni bilenler de gördükleri an gelirler. Benden bir kere kokoreç yiyen tekrar gelir. Daha önce hiç kokoreç yememiş olanlar biraz tereddütle yaklaşıyor. Ama yedikten sonra ikinciyi bile istiyor. Recep Tayyip Erdoğan, Mehmet Ali Birand, Erman Toroğlu ve Ertuğrul Günay’da benden kokoreç yemişlerdir” diye konuştu.

Diker, kış mevsiminde kokoreçe olan ilginin daha fazla olduğunu, yazın ise çok fazla olmadığını değinerek, satışların yazın yarı yarıya indiğini ifade etti.

Son olarak kokoreçin ülkemize Balkanlar’dan geldiğini vurgulayan Diker, kokoreçin Balkanlar’a ait bir yemek kültürü olduğunu, ilk olarak 1930-1940 yıllarında Yunanistan’dan İzmir’e, İzmir’den de İstanbul’a gelmiş olduğunu sözlerine ekledi.